Sâbit der ki:“Şeb-i Yeldâ’yı müneccimle muvakkit ne bilir Müptela-i gama sor kim geceler kaç saat”(En uzun geceyi müneccim ve muvakkit ne bilir, gecelerin kaç saat olduğunu keder bağımlılarına (aşıklara) sor.)*
📍
Veya 15 yy.’da yaşamış Osmanlı tarihçi ve şair Behiştî’ye kulak verelim:“Yılda bir olur şeb-i yeldâ velî ey subh-ruh Âlem-i hecrin inen çokdur şeb-i yeldâları”(Ey sevgili, yılda bir kez en uzun gece olur ama senden ayrı geçen zamanların şeb-i yeldâsı çoktur.)
📍
Şeb-i Yeldâ, zaman kavramının aşıklar için çok önemli olduğu klasik şiirde böyle dizelerle karşımıza çıkar. Farsça, “yılın en uzun gecesi” anlamına gelen ‘Şeb-i Yeldâ’, 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan gecedir. Shab (şeb): Gece / Yaldā (yelda): Uzun anlamındadır. Yeldâ da aslında Farsça’ya Süryanice’den geçmiş bir kelime. Süryani dilinde “Velede” kökünden gelir ’en uzun’ demektir. Kürtçe “Şeva Yelda / Şeva Çile” olarak adlandırılır.
📍
Kimi inanışlarda “Horrem Ruz” (Kutlu Gün) olarak geçen Şeb-i Yeldâ, Eski Ermeni takvimlerinde de “Navasard” olarak adlandırılmış ve yeni yıl olarak kutlanmıştır. Zerdüştlükte de kış mevsiminin başlangıcı, yeni yılın başı olarak da bilinirdi. Ancak en uzun gece olması sebebiyle de, gece bitip sabah güneş doğana kadar yemekler yenir, eğlenceler düzenlenirdi. Bugün bile başta İran olmak üzere birçok yerde, Şeb-i Yeldâ günü kutlamaları yapılır.
📍
Bölgelere göre değişiklikler gösterse de İran’da yapılan Şeb-i Yeldâ kutlamalarında, ailenin en büyüğünün evinde toplanılır, başta karpuz ve nar olmak üzere hemen her tür yiyecek hazırlanır, sabah güneşin doğuşuna kadar bu ritüel devam eder.
📍
Bu kutlamada amaç bir taraftan en uzun gecenin karanlığında gelecek kötülükleri engellemek, diğer taraftan da güneşin doğuşuna şahit olarak kötülüklerin bitimine şahit olmaktır. Kötülük tanrısı Ehrimen uzun gecelerde kötülüklerine devam eder. Şiddetli soğuklar da bu tanrının işidir. Bu nedenle kutlamalar sırasında ateşler yakılarak şiddetli soğukları yaratan Ehrimen’e bir başkaldırı gösterilir.
📍
*17. Yüzyılın önemli şairlerinden biri olan Sâbit’in divanında böyle bir beyit yok ama ona atfediliyor.
Comments