Cemreler düştü ancak Mart kendinden bekleneni yapıp kazma kürek yaktırmaya devam etse de bazı çiçekler var ki kendi bildiğini okur ve açar. Sümbül gibi. Küçücük çiçeklerden yayılan o müthiş kokuya karşı koyarak bir çiçekçinin önünden geçmek imkansızdır bence. O zaman onu konuşalım bugün, en azından içimiz açılsın.
💜
Hyakinthos, yakışıklı mı yakışıklı bir kahraman. Güzel yüzü, dillere destan... Avcılıktan ve disk atmaktan hoşlanan genç Hyakinthos, kırlarda gezerken Apollon’la karşılaşır. Apollon, bu güzelliğe hayran olur. O günden sonra, hep birlikte dolaşırlar dağ bayır, birlikte avlanırlar, birlikte disk atarlar. Rüzgâr Tanrısı Zephyrus vardır bir de ilkbaharın müjdecisi. Engin denizlere ve vadilere rüzgâr sağlayan. O da Hyakintos’a âşıktır.
💜
Apollon ile Hyakinthos bir gün kırlara disk atmaya giderler. İlk önce Apollon başlar. Öyle bir fırlatır ki diski, disk bulutları deler ve gözden kaybolur. Bu güçlü ve deneyimli atıştan sonra genç Hyakinthos, diski var gücüyle fırlatır. Onları izleyen ve hırstan gözü dönen Zephyrus dayanamaz, şiddetli bir esinti yaratarak, Hyakinthos’un attığı diskin yolunu şaşırmasını sağlar! Disk, sert zemine çarpar, döner ve Hyakinthos’u alnının orta yerinden vurur! Hyakintos, Apollon’un kollarında son nefesini verir. Apollon’un acısı tarifsizdir. ‘Keşke, keşke senin yerine ben ölseydim, sen yaşamalısın’ diye haykırır Apollon. Birden çimenler yeniden yeşile dönmeye başlar, tam Hyakintos’un bedeninin yattığı noktada, benzersiz güzellikte ve Apollon’un gözyaşlarıyla beslenen bir çiçek oluşur. Apollon bu çiçeğe sevgilisinin adını verir; Hyakinthos.
💜
Her yıl ilkbaharda sümbüller başlarını kaldırır topraktan ve yaşamlarının sonuna geldiklerinde, boyunlarını bükerler Hyakinthos gibi. Sümbülün Latince adı Hyacinthus’dur.
💜
İkinci görsel bu hikayenin sonunu anlatır.
💜
Hyacinthus’un Ölümü, Alexandre Kisseliov (1838-1911), 1862, National Museum in Warsaw
Comments