Dün Sakız Adası dediğimize göre bugün de sakızdan söz edelim.
📍
Latince adı ‘Pistachia Lentiscus Var’ olan sakız ağacı neredeyse funda boyundadır, yaygın dalları ve külrengi gövdesi vardır. İşte sakız, bu ağaçtan sızan doğal reçineye verilen isimdir.
📍
Sakız ağacının faydalarını Plinius, Dioscourides, Galenos, Theophrastus, Apollodorus ve Hermolaus gibi antik yazarlardan öğreniyoruz. Hipokrat tarafından da kabul edilen sakız maddesinin farmakolojik içeriği dişlerini sakızla parlatan Roma kadınları tarafından da iyi bilinirdi. Dioscurides, Sakız adalıların bazı hastalıkları sakız ağacı yağı ile tedavi ettiğini yazar. Diğer antik doktorlar sakızın kuduz, yılan sokması, mide, kalınbağırsak ve karaciğer iltihabında kullanıldığını yazar. Aynı zamanda sakızın öksürük nöbetlerinde cerahat önleyici olarak kullanıldığı da bilinir.
📍
Ada, 10. yüzyıldan sonra gelen yabancılar tarafından “sakız” merkezi olur. Takip eden yıllarda adanın tarihini belirler.
📍
Kaynaklardan Osmanlı sarayına yollanan sakızın “şehdâne” yani iri taneli ve beyaz cinsten olduğunu öğreniyoruz. Hurda yani küçük ve şekilsiz tanelilerin alımına dair kayıtlar da var. Bunlar muhtemelen dövülüp toz haline getirilerek muhtelif yemek yahut hamur ve sütlülerin içine karıştırılıyordu. Saray mutfağında hazırlanan ekmek hamuruna önemli miktarlarda sakız katıldığı anlaşılıyor. İri ve iyi olanların ise kadınlara dağıtılması mümkün. Seyyahlar da sakızın hem kadınlar tarafından tüketildiğini, hem de ekmeğe katıldığından söz ediyorlar.
📍
Daha sonraki kayıtlarda üç cins olan reçinenin en iyisinin inci gibi beyaz olduğu ve buna “filizkarya” dendiği, ikinci derecede olana “şehdâne” adının verildiği diğerinin aşağı kalitede olduğu yazıyor. Bu da bize sürekli bir iyileşme olduğunu gösteriyor.
📍
Bu kültür tarihi ne müthiş değil mi?
ความคิดเห็น