Bulut Kent
Görmeden önce bir düştü Sagalassos benim için… Bulutlara tutunup çıktım ilk kez, bulutlar gezdirdi beni. Sonra kâh Marcus Aurelius’la yürüdüm kâh Dionysos’tan bir sürü hikâye dinledim; bitiremedim ne kenti ne hikâyeleri…
1700 m rakımlı Sagalassos, Anadolu topraklarında son yılların en göz alıcı buluntularını veren ören yerlerinden biridir. Güneyden kuzeye doğru alçalan dik yamaçlı bir dere yatağı içinde teraslar üzerinde kurulmuştur.
Antik çağda Pisidia bölgesinde yer alan Sagalassos, özellikle Roma döneminde bölgenin önemli merkezlerinden biridir. 400 yıllarında bazı dağlık kabilelerin saldırısı ile zayıflayan kent, 518 depremiyle altüst olmuştur. 541-542 yıllarındaki veba salgını ile nüfusunun büyük çoğunluğunu kaybeden kent, gidip de dönmeyenlerin ardından ayakta kalmaya çalıştıysa da 7. yüzyılda Arap akınlarıyla baş edememiştir. Zaman içerisinde de toprak kaymasıyla tamamen toprak altında kalmıştır. Ama “her işte bir hayır vardır” denir ya, kentin yok olmasına yol açan bu toprak kayması aynı zamanda Sagalassos’un günümüze kadar en iyi korunmuş kentlerden biri olarak gelmesini sağlamıştır.
Yüzyıllarca süren uykusundan uyandırılan kent, birbiri ardına önemli buluntular veriyor. Bunlar arasında arka arkaya tahta oturan en iyi beş imparatordan biri kabul edilen Marcus Aurelius’a ait dev heykel, İmparatoriçe Faustina’nın ve İmparator Hadrianus’un baş heykelleri, üzerindeki dans eden kız motifleriyle Heroon, görünümü adeta bir tiyatro sahnesi cephesine benzeyen Antoninler Çeşmesi, 9000 kişi kapasiteli dünyanın deniz seviyesinden en yüksek rakımlı tiyatrosu ve 40 kişilik halk tuvaleti sayılabilir.
Bütün kenti gezmek için 4-5 saatinizi gözden çıkarmanız gerekir ama emin olun zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız bile. Belki Antoninler Çeşmesi’nde yüzünüzü yıkarken Dionysos size de antik çağın en görkemli kütüphanesinin sırlarını anlatır.
Bulutlara yükselmektir Sagalassos’a doğru yola çıkmak… Gelin tutun bir bulutun ucundan siz de...
Ayşe Didem Bayvas