Paris'teki Montmartre mahallesinde hiç yürüdüyseniz, muhtemelen La Maison Rose'a rastlamışsınızdır. Arnavut kaldırımlı dolambaçlı bir sokağın köşesinde yer alan o şirin ev, Montmartre'de tartışmasız en çok fotoğrafı çekilen yerdir. La Maison Rose, yani Pembe Ev’i görüntüsü olduğu kadar arkasında barındırdığı hikayelerle de severim.
📍
Montmartre, 1 Ocak 1860'a kadar başlı başına bir bölgeydi. Daha sonra Baron Haussmann'ın Paris'i bir bütün olarak daha organize hale getirme çabalarının bir parçası olarak diğer bölgelerle birlikte şehre eklendi. Çok kısa bir sürede kafeler, restoranlar, kabareler ve tiyatrolar açıldı ve hem sanatçıların hem de yazarların uğrak yeri oldu. Pembe Ev’in ise daha önce 1850’lerde kafe olarak açıldığı tahmin ediliyor.
📍
Bilinen ilk sahipleri 1905’te satın alan Germaine ve Ramon Pichot Girones çifti. Picasso’nun ilham perilerinden olan Germaine, binanın bej rengini bir Barselona gezisinden sonra pembeye çevirdi. Yeşille yazılmış La Maison Rose - déjeuners & diners (öğle ve akşam yemekleri) - sözcüklerini eklediler, panjurları da yeşile boyadılar.
📍
Bizim Ramon da ilginç bir adam, Dali’nin sanat yolculuğuna yeni başladığı sıradaki akıl hocası mesela. Germaine ile Picasso’nun yakın arkadaşı Casagemas arasında da ölüme varan olaylar var ama kafanızı karıştırmayayım. Yoksa iş Picasso’nun Mavi Dönemi’ne uzanır.
📍
Trajik olaya rağmen Germaine ile Picasso, yaşlılıklarında bile yakın arkadaş kaldılar ve hatta Picasso’nun sık sık La Maison Rose'a geldiği biliniyor.
📍
Yalnız o mu? Albert Camus, Suzanne Valadon ve Maurice Utrillo, La Maison Rose'a gelenlerden bazısı. Montmartre'de yaşayan tüm sanatçılar arasında, orada doğmuş olan tek ünlü ressam olan Maurice Utrillo’nun 1916’da yaptığı Pembe Ev resmi çok bilinir (4. Foto)
📍
Germaine’in 1948’deki ölümünden sonra bina el değiştirdi ve hüviyetini kaybetti. Hatta beyaza boyandı. Dalida’nın olduğu son fotoğraftaki gibi. 2018’de geçirdiği bir restorasyon ile eski kimliğine kavuştu. Ancak henüz yeni hikayeleri yok.
Comments