google-site-verification=PbL_5t5j-grNUlEnxPDPRb9h69cnQI7ks2lm5P-n88U
top of page

Mutfak sanatı

Annesiyle babası teyze çocuğuydu, bu evliliğin bedelini çocukları ödedi. Babası sert ama aynı zamanda sevimli, sıradışı bir adamdı. Cinselliğe, zevk ve eğlenceye düşkün, avcılığa tutkunluk ölçüsünde meraklıydı. Annesi ise baskıcı ve hastalık hastasıydı.


Henri de Toulouse-Lautrec, böyle bir ortamda büyüdü. Onun şatodan Monmartre’daki bohem ortama uzanan yaşamı bu ilişki göz önüne alındığında daha iyi anlaşılır.


Henri on üç yaşında sandalyeden kalkarken düşüp bacağını kırdı. Ertesi yıl bir hendeğe düştü ve sağ bacağın da kırılmasına yol açtı. Bu iki kaza, zaten açıkta olan, ama ailenin uzun süredir görmezden geldiği ya da olabildiğince uzun bir süre için üstünü örtmeye çalıştığı bir gerçeği su yüzüne çıkardı. Çocuğun, temel belirtilerini 10 yaşlarında ortaya koyan kalıtımsal bir kemik hastalığı (pyknodysostosis) vardı. Henri’nin yaşamı boyunca 1,52 cm boyda kalmasının, baston kullanmasının ve acı çekmesinin nedenleri o şatoda olup bitenlerle ilgili muhtemelen.


Ama belki de bütün bunlar onun gelmiş geçmiş en büyük sanatçılardan biri olmasını sağladı. 9 Eylül 1901’de hayata veda ederken 37 yaşındaydı. Son yıllarına baktığımızda bir yıkılış öyküsü görürüz. Gelecek kuşak sanatçılara bıraktığı rengi nesneden ayırması, alışılmamış renklerin kullanımıyla sağladığı perspektif ve derinliksiz üç boyuta ise paha biçilemez.


Bugün onu pek kimsenin bilmediği tarafıyla selamlamak istiyorum. “L’Art de la Cuisine” adıyla yayınlanan - bazıları orijinal, bazıları uyarlanmış - favori tariflerden oluşan bir koleksiyonla…


 
 
 

Yorumlar


bottom of page